Mustafa hakkında birkaç şey daha

Sevgili Baal kardeşimin 'Mustafa' filmiyle ilgili yazısını kullandığı dile gıpta ile okurken, fikirlerinin çoğuna katılmadığımı belirtmek isterim. Gayet tabii bu konu yüz yüze de dile getirilecektir ama yine de ben 1-2 satır yazmak istedim.

Öncelikle filmi hiç ama hiç beğenmedim. Gerek kurgusu, gerek kullanılan dokümanlar birkaç hareketli animasyon dışında yetersizdi. Milyon defa kitaplarda görmüş olduğumuz fotoğrafların 'photoshop' ile makyajlanıp bol bol yakınlaştırılarak, fona Bregoviç’in Balkan melodilerinin koyulmasından ibaret bir belgesel olmuş. Hazırlanırken ne kadar dokümandan faydalanıldı bilmem ama Anadolu’unun çeşitli yerlerine gidip yaşlılarla konuşarak edinilebilecek birkaç anektod ile bu iş nasıl kotarılabilir aklım almadı pek. Filmde şurasına para harcandı diyebileceğim tek yer belki de Ankara’daki halkın misket oynayarak Mustafa Kemal’i karşıladıkları sahneydi.

Filmin ilk yarısında yüzümün gülümsemesine sebep olan birkaç sahne olmuştu, fakat 2. yarı başladıktan sonra savaş alanında gösterilen dehanın sonrasında devrimlere geçilirkenki anlatım dili beni dehşete düşürmeye başladı.

Belki çok iddialı kaçacak ama söylemeden edemiyorum, bu ülke sınırları içinde Atatürk günümüz şartlarında ancak bu kadar kötülenebilirdi.

Bundan sonra yazacaklarım seyretmeyenler için 'spoiler' niteliği taşıyacağı için isteyenler filmi seyrettikten sonra okuyabilirler...

Evet dehşete düşmemin sebebi filmin her geçen dakikada bilinçsiz ya da bilgisiz bir topluluk için ne kadar tehlikeli olacağının farkına varmamdır. Gayet tabii Atatürk’ün zayıf yönlerinin de olduğunu ve bunların topluluk önünde konuşmanın tabu meselesi haline geldiğini hepimiz biliyoruz. Gayet 'cesur' bir şekilde bu filmde Atatürk’ün bu yönlerinin "O’nun insani yönlerini anlatacağız" diyerek bütün yönlerinden daha fazla ön plana çıkarılması bana bir süre sonra cesaretten çok kasıtlı yapılmış gibi geldi.

Yazdıklarımı okumadan önce düşünce yapısının ne kadar "Atatürkçü" olduğu tartışılabilecek bir hükümetin Milli Eğitim Bakanı’nın tüm ilkokul öğrencilerinin bu filme gitmesini tavsiye etmesinin ardından okulların turlar düzenleyerek sinema salonlarında uzun kuyruklar oluşturduğunu unutmayınız. Ki bu çocukların henüz fikirlerinin filizlenme aşamasında olduğunu, önüne sunulan bilgileri derleyerek bir çıkarım yapmalarından çok sunulan fikirlerin doğru olacağını düşünecekleri bir yaşta oldukları da su götürmez bir gerçektir.

57 yaşında sirozdan ölen bir insanın alkolle ne kadar yakın olduğunu tartışmamıza tabii ki gerek yoktur. Hepimiz O’nun ne kadar içkiye düşkün olduğunu biliyorduk. Fakat günümüzde iktidarın görüşleri doğrultusunda televizyonlarda "aman çocuklarımız kötü etkilenmesin" diye bütün programlardan içki ve sigara görüntülerinin makaslandığı bir ortamda, Milli Eğitim Bakanı’nın mutlaka her çocuk izlesin dediği filmin pek çok karesinde Atatürk’ün elinde içki ve sigara ile görünüyor olmasının o gencecik zekalara Atatürk’ü ne kadar örnek alınabilir gösterildiğini tartışabiliriz. Her ne kadar Atatürk’ün içkiye zaafını açıklarken "Bu kafa bu vücudun önünde gidiyor. Bu vücut artık bu kafaya yetişemiyor. Bu nedenle içiyorum." açıklaması kullanılmış olsa da 8 yaşındaki bir çocuk bu cümleden ne kadar bir şey anlayabilir, bunu da tartışabiliriz.

Atatürk’ün zaaflarından diğer biri olan kadınlar konusuna geldiğimizde ise, intihar eden sevgilisinin tamamen Atatürk’ün vermiş olduğu kararlar neticesinde kendisini öldürdüğünü düşünmek bence biraz sığ bir düşünceymiş gibi geliyor. Bir insan intihar ederken pek çok nedenden etkilenebilir. Ama bunun sadece ve sadece bir kişinin almış olduğu karar nedeniyle gerçekleşecek olması bana çok da inandırıcı gelmiyor. Kaldı ki insanın gönlü bir gün birisine bağlı iken diğer gün başkasına kayabilir. Bunu filmlerin kötü karakterinin almış olduğu kararmış gibi göstermek bence doğru değil.

Kötü karakter demişken, Atatürk’ün "Tek Adam"lık devrinin anlatılması sırasında fonda çalan müziğe dikkat edin. Sanki sahneye filmin kötü adamı çıkıyormuş da herkesin hakkından birazdan gelecekmiş gibi bir hava estirilmiş.

Tekke ve zaviyelerin kapatılması konusunda verilen bilgi ise gülünç. Neymiş efendim Mustafa Kemal küçükken hocasından yediği bir tokadın intikamını almak için kapatmış. Bu kesinlikle art niyetle yapılmış bir yorumdur. Sanki yapılan bu devrim belirli bir ideolojiye yönelmek için değil de tamamen kişisel bir tercihmiş gibi sunuluyor. Biliyoruz ki intikam erdemden uzaklaşan bir insanın seçmiş olduğu yoldur. Eğer birisi birisinden intikam alıyorsa yaptığı hareket genelde yanlış olarak algılanır. Şimdi düşünün tekke ve zaviyelerin kapatılması hareketinin kafalarda yanlış olduğu olgusunu yaratmak günümüzde hangi kesimin hoşuna gider?

Atatürk’ün tam bir din düşmanı olarak gösterildiğini seyreden herkes rahatlıkla algılayabilir. Söylemiş olduğu sözlerden, yapmış olduğu hareketlerden "sözde insani yönünü göstereceğiz" teranesi ile cımbızla en antipatik olanlarını seçerek mi biz çocuklarımıza Ulu Önder işte böyleydi diyeceğiz?
Filmde padişah rejiminin almış olduğu kararların en ufak şekilde eleştirilmemesini seyrettiğim onca taraflı görüş içinde hiç ama hiç yadırgamadım.

Epey uzun yazdım ama şunu söyleyebilirim ki; Atatürk bu filmde tamamen içki ve kadın düşkünü, din düşmanı, kendi çıkarları için kendisine en yakınlarını bile satabilen, arkadan bıçaklayabilen, dönek, yıllarca intikam ateşiyle kıvranıp fırsatını bulduğunda intikamını alacak kadar erdemsiz, yaptığı devrimlerin sonucunda büyük bir vicdan azabı duyarak yaşamının son yıllarını ızdırap içinde geçiren ve yalnız ölen bir diktatör gibi gösterilmiştir. Acı noktalarından birisi de yine kendi dilinden halkın ileri günlerde kendisini linç edeceğinden çekindiğini belirten bir cümleyi söylemiş olduğunun iddiası...

Bu mudur gencecik beyinlere işte örnek almanız gereken adam diye sunulan kişi. Bence bu filme yaş sınırlaması koyulmalıdır.

Umarım hepiniz bu filmi seyredersiniz de yüz yüze de konuşma fırsatını bulabiliriz. (Tavsiyem korsan DVD’den seyredin. Bu kötü niyetli adama para kazandırmayın)

Son olarak da Sevgili Baal kardeşimin yazısını okurken yüzümde gülümseme yaratan "Neden Atatürk bu kadar hüzünlü bakıyor?" sorusuna değinmek istiyorum. Gerçekten öyle hep hüzünlü bakıyor. Senin de hüzünlü bakması ile bu filmdeki konuları bağlamış olman çok güzel olmuş. Ama unutmamalı ki o devirlerde fotoğraf çektiren hemen herkes objektife hüzünlü bakıyor...

Selamlar, saygılar.

5 yorum:

  1. 1-2 satır demiştin ama?

    YanıtlaSil
  2. http://turkcell.com.tr/

    Arkadaşlar bir de burdan yakın. Turkcell neden sponsor olmadığını kısaca anlatıyor.

    YanıtlaSil
  3. çöken çınarın dallarından yepyeni bir devlet kuracak olsaydı gucu eline geçirdiği zaman istanbula donerdi diye dusunuyorum... oysa çınarı dalları geçin o zamanlar çöl gibi olan Ankara'yı seçmiştir. Devrim arabaları filmindeki yabancı bir motor kullanılırsa yerli bir araba olmaz mantığıyla paralellik içeriyor gibi sanki... osmanlı çınarının dallarını kullanmış olsaydı işler çok daha kolay olurdu sanırım... (filmi izlemedim henuz ama afişteki cumleden çıkardıklarım bunlar)

    YanıtlaSil
  4. Bu konuda daha çok yorum beklerdim. Gündemden düşmemesi için birkaç gündür yeni yazı bile yazmıyorum bloga ama görüyorum ki hassasiyet gösterenlerin sayısı oldukça az.

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.