Sinemanın büyüsü

Sinemaya babamızla gidip, dönemin katlanan koltuklarında boyumuz kurtarsın diye koltuğu indirmeden oturarak, kulağımıza fısıldanan anlatımla film seyrettiğimiz yıllarda sinemanın büyülü dünyasına girmiştik kardeşimle. O babamdan sufle aldığında, ben okumayı sökmüş olarak devam ettik, nice maceralara daldık ve bu böyle sürüp gitti...

Şimdi düşünüyorum; sinemaların şimdikilere oranla devasa salonlarını, kendine has kokusunu, pirinç plaketleri ile ahşap, deri, yaylı koltukları, tek kopyanın motosikletlerle sinemadan sinemaya taşındığını, gazoz açacağını tepsisine vurarak satış yapan teşrifatçıları, alaska frigoyu, Konak sinemasının koltuk önüne gelen kolonlarını, Site sinemasının lambri kaplı duvarlarını, gelecek gösterimin lobi kartlarına bakarak harcadığım saatleri, liseyi kırıp gittiğim filmleri, o ilahi ışığın karanlığı yararak geçip perdede yarattığı hayatı, bana kattıklarını, sevincimi, göz yaşımı, Albinoni'nin adagiosunu, kamçılı adamı, uzayın soğukluğunu, uşak Kato'yu, gecenin karanlığında gözümde çakan lazer silahlarını, Sinbad'ın kılıç salladığı yaratıkları, Emek sinemasının köpeğini...

Zerafet timsali Audrey Hepburn ve A-Takımı'nın albayı George Peppard

Saymakla bitmeyecek isim, hatıra. Ve düşünüyorum, sinemasever bir babanın oğlu olarak geçmiş kuşaktan da aldığım sinema mirasını. Babam televizyonda başlayan filmleri bile "1965'de, Ankara'da gitmiştik, bu filmde Paris çok güzel gözükür, ne kadar da gençtir William Holden burada" diyerek farklı bir havaya sokardı benim için. Siyah-beyazını, hatta sessizini bile Sinematek salonlarında, film festivallerinde seyrettik sinemanın. Şimdi ise bazılarında hala sentetik bir tad alsam da dudak uçuklatacak boyuta varan gösterişli, büyük bütçeli yapımları izliyoruz.

Kendimi; sinemanın bu değişim, gelişim sürecini yanımda olanlarla yaşadığım için şanslı sayıyor, yeni kuşağın bu oluşum içinde nasıl yer alacağını merak ediyorum. Göndermeleri ve devam filmleri ile eskiye bağlarını arttırarak sürdüren sinema serüveninde iyi bir rehbere ihtiyaçları olacak.

1 yorum:

  1. Eski zamana dönüp de baktığımda haftaiçi gündüz vakti baba ile birlikte sinemaya gidilmesinden aklımda kalan en değişik anı filmlerde "devamlı" denilen bir yaklaşımın olduğuydu. Sinemanın gişesine yaklaşılıp "film devamlı mı?" diye sorulup da olumlu cevap alındığında, saat kaç olursa olsun, filmin kaçıncı dakikası olursa olsun, tek bilet ile filme girilir, film biter sonraki seans başlar ve filmin başını sonraki seansta seyrederdiniz.
    Günümüzde artık gişeye yaklaşılıp da "film devamlı mı?" diye sorsak gişedeki görevlinin yüzümüze nasıl bakacağını tahmin bile edemiyorum. Ama bazen içimden gelmiyor da değil hani...

    Ne mutlu ki filmi sinemada seyretmeyi tercih ederek, gelişmiş teknolojinin evlerimizin konforuyla birleşmesine rağmen bencil bilinçten uzaklaşarak tanımadığınız kişilerle aynı perdeye aynı şekilde bakarak paylaşımdan hala keyif alabilen bir yapıya sahibiz.

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.