Küreselleşme ve Empati - Gülmek zor geliyor, sen ağlarken!



Empati; başkasının duygularını anlamak, daha doğrusu "anlayabilmek" ve uygun bir şekilde tepki verebilmek... 

Kendiniz dışında insanların dünyasına girip, onların gözüyle baktığınız zaman, o insanların davranışlarını anlamanız kolaylaşır. İnsan davranışlarındaki çeşitliliği daha iyi anlayabilmek için tutumları ve sözleri o insanların içinde bulunduğu ortama, doğal şartlara göre yorumlayabilmemiz gerekir. Burada birebir aynı hislerden ziyade davranışları hiçbir önyargı olmadan, kişilerin zihinlerine ve duygularına hayali bir katılımcı olmaktan bahsedebiliriz. 

Küreselleşme üzerine sayısız olumlu ya da olumsuz makale var, benim burada küreselleşmeyle kastettiğim ise dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen sosyal, siyasal veya ekonomik bir olayın yakın ya da uzaktaki başka yerlerde de kendisini hissettirmesidir. 

2000’lerin başından itibaren çevre facialarının ardından (Tsunami – 2004, Haiti Depremi 2010, Fukushima -2011...) küresel bir dayanışma olgusu ortaya çıktı. Tüm Dünya endişe içerisinde ve aynı zamanda yüksek düzeyde bir dayanışma arzusundaydı. Çevre faciaları kollektif bir dram, herkesi etkilemekte. Bu facialardan doğrudan etkilenen insanlarla özdeşleşmemizin, onların acılarını sahiplenmemizin nedeni biyosferin – dünyada canlıların yaşadığı, canlı yüzey de denilen 16-20 km kalınlığındakı tabaka – başına gelenlerin bizi de etkileyeceğini bilmemiz. İletişim şebekeleri ve ağları hepimizi birbirine bağlayan bir "küresel köy" yaratmakta, biyosferin sinir sistemini uyarmaktadır ve milyonlarca insan bunun sonucunda anında tepki gösteriyor. Birbirinin dilini bilmeyen, birbirini hiç görmemiş insanların dayanışmasına katkı gösteriyor bu ağlar. İşte burada empatinin sosyal ağların aracılığıyla yaygınlaşmakta olduğunu görüyoruz.

Aynı olgu Irak, Libya, Tunus, Suriye ve daha nice ülkede yaşananları gördüğümüzde neden aynı etkiyi yaratmıyor? Dünyada otizmden ve Asperger sendromundan – sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren rahatsızlıklar – etkilenen insanların diğer insanlara oranının %1 civarında olduğunu varsayarsak, bu empati yoksunluğunu hangi sebeplere bağlayabiliriz? Neden küresel bir şizoid kişilik bozukluğu içerisindeyiz?

Çevre faciaları bizi ortak bir paydada toplarken, birbirimizle ilişkilerimizde aynı durumun oluşamaması belki de insanlar arasında gelişen olaylara tarafsız bakamamamız yüzünden olabilir. Yazının başında da belirttiğim gibi insan davranışlarını o insanların içinde bulunduğu ortama göre ve de özellikle hiçbir önyargı olmadan değerlendirmek gerekir. Bize öğretilen herşey – özellikle tarih, coğrafya ve din – yaşadığımız ülkelere ve bu ülkelerin yorumuna bağlı olması nedeniyle beklentilerimiz, algılarımız da bakış açılarımızı değiştiriyor. Belki de tarafsız kalamamamızın nedenlerinden biri budur.

Dikkat çekmek istediğim bir başka nokta daha var; o da duyarlılık ve insan bilinci geliştikçe daha karmaşık toplumlar, buna bağlı olarak da yeni iletişim mekanizmaları oluşmakta fakat bu yoğun bir enerji tüketimine ve kaynakların hızla tüketilmesine sebep olmakta. Giderek artan empatik farkındalık Dünya’nın kaynaklarının daha fazla ve vahşice tüketimi sonucu mümkünleşmistir. Afrika’da yaşanan insan hakları ihlalleri bunun en güzel (!) örneğidir; Demokratik Kongo Cumhuriyeti - koltan, kalay ve volframit madenleri... Bir ironinin tüm özellikleri karşımızda bulunuyor. Bir yanda yeni teknolojilerin yardımıyla ortaya çıkan küresel bir dayanışma, öbür tarafta ise bu teknolojilerde kullanılan madenlerin gelişmiş ülkeler tarafından sömürülmesi ve hepimizin bunu görmezlikten gelmesi...

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.